KISA BİR BOT HİKÂYESİ
Nihayet
Adana’ya kış yavaş yavaş geliyor. Bu gelişle birlikte bot gitmeye de başladım.
Botu giydiğim zaman ilk bir hafta harika geçer. Yazlık ayakkabıdan tabanının
bir kaç santim uzun olması insanda hafiften bir güven patlaması yaşatır. En
azından bende böyle cereyan ediyor. Dün botlarımı ve mevsimlik bir mont giydim.
Havanın hafif güneşli olmasından da faydalanarak bu kombini güneş gözlüksüz
bırakamazdım. Özgüven tavan. Eve dönüş yolunda yürümek istedim ve yola
koyuldum. Kulaklığımı takıp infected mushroom’dan heavyweight parçasını açıp 2
kilometrelik yolu yürümeye başladım. Parçanın metronomuna uygun hızda
yürüyorum. Ama nasıl yürüyorum; sırat köprüsünden Hermes’in ayakkabılarıyla
geçiyorum sanki. Yağ gibi akıyor yol. Sanki ben yürümüyorum da dünya
ayaklarımın altından kayıyor. Ellerin kolların o güvenle sallanması ayrı bir
tat katıyor tabii. Eve baya yaklaşmıştım. Şarkı değiştiriyordum bir yandan da.
Sırada Steve Vai’den Tender surrender şarkısı vardı. Şarkıyla beraber metronomun
düşmesine rağmen özgüven hala tavan. Değişme yok. Ev yolunda kaldırımda meyve,
sebze satan insanlar eksik olmaz. Şarkıyı değiştirdikten bir süre sonra yerde
bir teyzenin hambeles sattığını fark ettim. En sevdiğim meyvelerdendir. Ani bir
kararla durdum ama hala özgüven yerinde. Almaya kararlıydım. Teyzeye doğru
döndüm, fiyatı sorduktan sonra bir kilo istedim. Tarttıktan sonra ücretini
ödeyip poşeti elime aldım ve sağa dönüp yürümeye meyledince elimdeki bir
kiloluk poşet 10 ton olup bütün özgüvenimi yerle bir etti. Bir an duraksadım.
Elimde siyah poşetle yolun ortasında kalmıştım. Bir kaç saniye ne olduğunu
anlamlandırmaya çalıştığım sırada fark ettim ki siyah poşet bütün karizmayı
bitirmişti. Kendi topuğuma sıkmıştım resmen. Siyah poşet böyle bir şeydi. Girdiği
her ortamı bozar ve yanına ne koyarsan koy bütün ihtişamını yitirirdi. Siyah
poşeti ordusuna gaz vermek amacıyla naralar atan William Wallace’ın eline verin
bakkal Hüseyin amcaya dönüşürdü. Eve 200-300 metre kalmıştı ama bitmek bilmedi
haliyle. Kumarda 50000$ kaybetmiş bir adam gibi yürüdüm. Kulaklığı da çıkardım.
Üstüne üslük eve giderken bakkala uğrayıp bir ekmek aldım, bu daha da ağır
geldi. Botların sırrı bitmiş poşetin laneti başlamıştı. Kapıyı zar zor açıp
botlarımı çıkardım, poşetleri tezgaha koyup kendimi koltuğa alttım. Sigara
kullanıyor olsaydım kesin yakardım bir tane ama sadece tavana bakıp bu
travmanın geçmesini bekleyip ertesi gün botu tekrar giymenin hayaline
koyulmuştum bile.
YUNUS TUNA GÜMÜŞSOY
Yorumlar
Yorum Gönder